27 Ocak 2011 Perşembe

GÜNÜNÜZ GÜZEL OLSUN

Günlerdir Antalya'da hava kapalı, bir yağar bir açar vaziyetteydik.Yağmurlu havayı severim ama çok uzun sürünce, hele bir dolu çamaşırı ev içinde kurutmaya kalkınca hafiften sinirlerim gerilmeye başlıyor nedense.
Ama bugün güneşin ilk ışıkları evin içine dolunca benim de içime güneş doğdu sanki.Biz Antalya'lılar için havada poyraz var, yani rüzgâr kuzeyden esiyor.Doğal olarak kuzeyin soğuğunu da bize getiriyor.Olsun, güneş var ya...O yeter bana, ne de olsa güneş girmeyen eve doktor girermiş :))
Benim çocuklar tatili biraz erken başlattığı için haliyle geç kalkıyorlar.Şu anda kahvaltı etmekteler.Onlar kalkmadan ben kendime Botany'nin tarçınlı elma çayından yapıp içtim bir güzel.Sabah sabah iyi geldi, içim ısındı bu soğukta.
Çayımı içerken sabah kahvenize eşlik etsin diye google amcanın görsel deposundan nergiz fotoğrafları indirip kolajladım ki kokusu size kadar gelsin.Hazır görsel depoya uğramışken bir de köpüklü kahve fotoğrafları da indirip kolajladım.Eh o da evde kahve keyfi yapma imkânı olmayanlar için :) Nergiz kokularının arasında sizi sabah kahvesine davet ediyorum efendim.Gününüzün güzel geçmesi dileklerimle...

24 Ocak 2011 Pazartesi

SERGİ & SERGİ

Size bir sergi haberim var.Nü fotoğrafın ustalarından biri olan NİKO GUİDO 'nun ÇIPLAK adını verdiği fotoğraf albümünün sergisi var.Sergiyi izlemek isteyenler için gerekli bilgiler altta ::


Tarih :: 26 Ocak 2011 Çarşamba
Saat :: 18:00 - 21:00
Yer :: Piramid Sanat (Feridiye Cad. No: 23 - 25 Taksim)

22 Ocak 2011 Cumartesi

TOPRAK KÂSE

Oldu yine bir on gün neredeyse sizlerle birşey paylaşmayalı.Bu aralar biraz meşguldüm.Çünkü annem biraz rahatsızdı.Doktordu, hastaneydi, tahlillerdi derken check-up'tan geçti.Salı günü arkadaşlarla dışarıda buluştuk, yedik-içtik, muhabbet ettik.Bu arada biraz fotoğraf çektim.Perşembe gün üyesi olduğum ANFAD'da REHA BİLİR'in fotoğraf gösterisi vardı.Gösteriden sonra hep birlikte akşam yemeği yedik, fotoğraf üstüne sohbet ettik.Bugün Alanya'da AFSAK'ın 2011 yılı etkinliklerinin ilki olan  "İZDOF  (İzmir Doğa Fotoğrafçıları) KARMA FOTOĞRAF SERGİSİ" nin açılışına gideceğim.Akşam da ortaokul arkadaşlarımızla yıllar sonra ilk defa bir araya geleceğiz.Yazarken baktım da bu haftayı epey yoğun geçirmişim, geçireceğim.Yoğun haftanın ayrıntılarını fırsat bulursam daha sonra kayda düşerim.Ben bugün gezerken oğullarım da evde tatilin tadını çıkarmaya başlayacaklar...

Bu kadar yoğun olan biri ne yapar? 
Elbetteki tembellik yapar ve eski blogunun arşivinden yazı araklayıp buraya aktarır :))

Kaseyi çocuklar resim kursuna gittikleri zaman atölyede yapmıştım.Zemini açık renkle boyadım.Onun üzerine beyaz renk su bazlı akrilik boyayı sürdüm ve işaret parmağımla üzerine bastırarak "hani duvarlara yaptıkları hesap" efekt yaptım.Daha sonra bildiğiniz suluboyaları sulandırıp yukardan aşağıya akıttım.Tabanda biriken rengarenk suluboyalara da ebru tekniğinde uyguladığım deseni uyguladım.Kenarlarına da iki renk suluboya ile kontür geçtik.Kontürü ben düzgün yapamadığım için resim kursundaki öğretmenimiz Füsun Dimli yapmıştı.
http://kahvekeyfi.blogcu.com/diger+hobilerim/sayfa/1 
İzleyin ve okuyun emi :)) Görüşürüz...

10 Ocak 2011 Pazartesi

HAYDARPAŞA'YA SADAKAT

Fotoğrafa başlayalı üç yıl oldu ama benim arşivimde bir tek Haydarpaşa Garı fotoğrafı yok.Bu nedenle biraz üzgünüm.Kısmet olup İstanbul'a gidemedim.Gidip te çekemedim bir türlü.Ben çekemeden de canım Haydarpaşa Garı neredeyse küllere karışıyordu az kalsın.Benim buradan ciğerim yanarken orada yaşayanların Haydarpaşa Garı'yla birlikte ciğerlerinin kül olması ortak bir hareket doğurdu ve Haydarpaşa Garı'nın yeniden onarılıp hayata döndürülmesi için insanlar el ele yürek yüreğe birleştiler.
Bu hareket 15 - Ocak - 2011 Cumartesi günü Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Sedat Hakkı Eldem Oditoryumu'nda bir araya gelecek.Toplantıda uzman konuşmacıların önemli paylaşımları, film ve fotoğraf gösterimleri olacak. İlgilenenler için link burada.
O gün orada olamasam da yüreğim Haydarpaşa Garı'yla birlikte olacak.
DİP NOT :: Fotoğraf ilgili linkten alıntıdır.

5 Ocak 2011 Çarşamba

BİR DOĞUM HİKAYESİ

Yirmi yıl öncesiydi. Kışın en soğuk yüzünü gösterdiği günlerdi.Hava adeta buz kesiyordu.Annesinin karnında rahat rahat tembellenip dururken doğmak için ilk sinyali verdiğinde takvim 4 Ocak 1991'i saatte sabahın 07:30'unu gösteriyordu.Doğuma daha yirmi gün vardı doktorun hesabına göre.Öyleyse bu acele neydi? Genç çift gelen ilk sinyalle telaşlanıp doktoru aradılar ve öğleden sonra saat üçe kadar doğum sancısı kendiliğinden başlamazsa hastaneye gelmelerini önerdi doktor.Doktorun sözünü dinleyip öğleden sonraya kadar beklediler.Lâkin ne sancı ne de ağrı vardı.Sabahtan ikindiye kadar bebeğin içinde bulunduğu su kesesi neredeyse tamamen boşalmıştı.
Hastaneye gider gitmez önce muayene etti doktor ve sonra sûni sancı için iğne yaptı.Anne adayı biraz heyecan ama fazlaca korkuyla doğum odasında beklerken baba adayı ise çoktan hastanenin koridorlarını bir aşağı, bir yukarı arşınlamaya başlamıştı.Arada bir hastanenin bahçesine inip sigarasından iki nefes çekip tekrar yukarıya çıkıyordu.
Annenin sancıları artıp çığlık attıkça ablası ve annesi merakla kapıdan başlarını uzatıp vaziyeti kontrol ediyorlardı.Anne adayının çektiği sancıyı sanki onlarda dışarıda çekiyordu ama ellerinden sadece beklemek geliyordu.
Anne adayı saatlerce sancı çekmiş, bu süre zarfında yan odalarda bir avazda normal doğum yapanların bebeklerinin ağlama seslerini duyup endişelenmeye başlamıştı.Sabah sabah dünyaya gelmek için acele eden bebeği aynı aceleyi doğum kanalına girmekte göstermemişti.Doktor da bu endişeye katılıp saatler gece 24'ü gösterirken anneyi sezeryane alıp bebeği dünyaya getirmeye karar verdi.
Cuma'yı Cumartesi'ye bağlayan takvimin 5 Ocak 1991'i gösterdiği günün ilk saatinde doğmuş ve ciğerlerine o soğuk kışın oksijenini depo etmeye başlamıştı bebek.Bebeği yıkayıp, giydirdikten sonra babanın kucağına vermişlerdi ama annenin daha ayılmasına  zaman vardı. Çok şükür ki bebeğin de annenin de sağlığı iyiydi.
Anne kendine gelir gelmez bebeğini yanına getirdi hemşireler.Artık ana-oğul anne karnında başlayan yolculuklarını yan yana, akşamları da babanın katılımıyla birlikte sürdüreceklerdi.
-----------------------------
Yukarıda okuduğunuz hikaye oğlumla bizim hikayemiz.Bugün dolu dolu yirmi yaşında artık.Üniversiteye başladığından bu yana (iki yıldır) doğum gününde bir arada olamıyoruz ama gönlümüz bir çok şükür.Allah ona sağlıklı, mutlu ve uzun bir ömür versin inşaallah.Yandaki fotoğrafı liseyi bitirdiğinde mezuniyet balosuna giderken çekmiştim.