28 Temmuz 2011 Perşembe

ARÇELİK - SENDEN ŞİKAYETİM VAR

En güvendiğim marka diye 2005 yılında 5192 NF model no-frost buzdolabı aldım Arçelikten. 2007 yılının yazına kadar bir sorunum yoktu.2007 yılında buzdolabının derin dondurucu kısmı karlama-buzlama yaptı.Servis çağırdım, geldiler baktılar.Buzdolabının fişini çekip buzunun tamamen çözülmesini beklememi ve kendilerini parça değişimi için tekrar geleceklerini söylediler.Neyse, üç gün sonra gelip buzu çözülen buzdolabının timer'ını ve buzluk kısmındaki bir parçasını değiştirip gittiler.O zaman garanti kapsamındaydı ve ödeme yapmamıştım.
Aynı şikayetle 2009 Mart ayında yine çağırdım.Elimde servis fişi var ama parça değiştirilip değiştirilmediğini şu an hatırlamıyorum.Geçen sene ev boya-badana yapılırken yani Ağustos 2010'da aynı arıza tekrarladı.Yine servis çağırdım, dolap yine aynı işlemlerden geçti ve parça değişti.Bu defa garanti süresi dolduğu için hem servis ücreti ödedim hem de parça parası.
Buzdolabım aynı şikayetten yine arızalı.Yine servis gelecek, yine aynı prosedür işleyecek.Allah'tan parçanın garanti süresi dolmadı da onun ücretini ödemeyeceğim.Servis ücreti ödemekle paçamı kurtaracağım.
------------------------------------------
Son dakika haber::Az önce servis geldi ve bu modeller için yeni kit halinde değişecek parçalar üretildiğini söyledi.O kitin takılması durumunda buzdolabımın bir daha sorun yaratmayacağını belirttiler.Ama Cumartesi gününe kadar buzdolabımın yine fişi çekik, kapağı açık kalacak buzu çözülsün diye.Buzdolabı olmadan yaz günü nasıl olur ki? En iyisi spotçudan 200-300 liralık tezgah altı bir buzdolabı temin edip bu sıcaklarda sıkıntı çekmemek lazım.
Servis bir de müjde verdi bana, buzdolabını aldığım yer meğer benim buzdolabımın garantisini yedi yıla çıkartmış.ama benim şimdi haberim oldu.Bu da bu işin tesellisi oldu bana :)
-----------------------------------------
Ey Arçelik, bu buzdolabı yeni yedek parça kiti takıldıktan sonra da aynı arızayı verirse benim buzdolabımı değiştirin ya da ben bir daha Arçelik mağazası gördüm mü yolumu değiştireceğim artık.Bu son şansınız, iyi değerlendirin.NOKTA.

PİRUZE

Uzunca bir zamandır kitap okumuyordum ama bu aralar annemin yanına sıkça gidiyorum ve iki gün kalıyorum.Bilgisayar ve net ortamından uzak kaldığım için orada boş vaktimi değerlendirmek amacıyla yanımda kitap götürüyorum.Bu defa yanımda Sinan Akyüz'ün PİRUZE adlı kitabı vardı.
İlk bakışta Betty Mahmudi'nin "Kızım Olmadan Asla" adlı kitabına benziyor.Betty Mahmudi'nin kitabında taraflardan biri Amerikalı diğeri İranlı idi.
Piruze'de ise bir taraf Türk, diğer taraf Suriyeli ve her iki tarafta müslüman.Sonuçta her iki kitapta da kadınlar hep eziyet ve cefa çekiyorlar ama sonunda bir şekilde kaçıp kurtuluyorlar.
Piruze; Türk diplomatının kızı ve babasının işi gereği dünyanın çeşitli ülkelerinde okumuş, İngilizceyi ana dili gibi konuşan, sarışın ve uzun boylu güzel bir kız.Tam üniversite çağındayken yine babasının vazifesi gereği Suriye'nin başkenti Şam'a gidiyorlar.Oranın zenginlerinden birinin yakışıklı oğluna kalbini kaptırıp babasının karşı gelmesine rağmen aşık olduğu adamla evleniyor.Kayınpederi ölene dek çok mutlu bir evlilik sürdürüyor.Kayınpederi öldükten sonra kayınvalidesinin yanına kocasının isteği doğrultusunda taşınıyorlar ve mutsuz günleri başlıyor.Kayınvalide bir taraftan, eşi bir taraftan sürekli eza ve cefa çektiriyorlar.Hatta kocasının kendisini aldatmasına bile çocuklarının uğruna göz yumuyor.Ne zaman kocası onu öldüresiye dövüp hastanelik ediyor, o zaman çocuklarını da alıp kaçma planları yapmaya başlıyor.Lâkin sadece kendisi kaçıp kurtulabiliyor.Yıllarca çocuklarına kavuşabilmek için uğraşıp didiniyor ama nafile.Taa ki hayatın kendisine hazırladığı bir tesadüf sonucu yirmi yıl sonra büyük oğluyla karşı karşıya geliyor ve hasret sona eriyor.
Kitabın sürükleyici ve insanı okurken yormayan bir yazım dili var.Başkalarını bilmem ama ben okurken keyif aldım.
-------------------------
Bu arada annem daha iyi bugünlerde, hepinize iyi dilekleriniz için teşekkür ederim.

9 Temmuz 2011 Cumartesi

CAN SIKINTISI

Bu aralar keyfim yok.Ne fotoğraf çekebiliyorum, ne de gezebiliyorum.Denize de ayak basmadım henüz.Antalya'nın malum cehennem sıcakları bugün kendini iyiden iyiye hissettiriyor.Annem bu aralar sık hastalanır oldu.Keyifli yazılar paylaşabilmem için önce benim keyfimin yerinde olması gerek.Annemin mide-bağırsak-böbrek şikayetleri nasıl düzelecek bilemiyorum.Korkuteli'de oldukları için en çok iki ablam ilgileniyor lakin benim aklımda orada kalıyor.Bugün gidip bakıp geleceğim ama asıl Pazartesi gün gidip bir kaç gün kalacağım yanında.Bu yaz blogla pek ilgilenemeyeceğim gibi görünüyor.Çünkü, Ağustos'ta ablamın kızı ikinci bebeğini dünyaya getirecek, Ekim'in başında küçük ablam oğlunu evlendirecek, dolayısıyla onların telaşı çoğalacak ve benim anneme daha fazla zaman ayırmam gerekecek.Sonbahara kadar beni buralarda göremezseniz merak etmeyin emi.
Can sıkıntısı, kapı gıcırtısı işte...Şimdilik hoş kalın, fırsat olursa ara ara uğramaya çalışırım buralara.Kendinize ve sevdiklerinize iyi bakın.Sanırsam içinizi kararttım biraz.Sandıktan içinizi açacak bir fotoğraf paylaşayım da neşemiz yerine gelsin değil mi ama :)
Antalya Yeşilbayır'da çektiğim bir fotoğraf, seyrinize...